Başak Tarlasında 3 Merkür Terazi

Bu yazıyı yazmaya Türk Edebiyatı’nın güçlü ve naif kadın yazarı; Tezer Özlü’nün az sonra paylaşacağım “Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabının ilk sayfasını okuduğum anda karar verdim. Çünkü her şey, başak tarlasında yol alan 3 Merkür Terazi’nin gece karanlığında birbirlerini görmesiyle başlıyordu.
“ Yılın bu en güzel ilkbahar gününde bir an, bir saat ya da süresizlik gibi algıladığım bu belirsiz sürede “ Acının durgunluğunu” okurken tüylerim ürperiyor. Pavese’nin doğduğu gün doğduğuma şaşarak öğreniyorum.9 Eylül Ben gece yarısından sonra. Ama Anadolu’da gece yarısı geçtiğinde, S. Stefano Belbo’da henüz belki de gece yarısı olmamıştı. Aynı gün. Aynı yıl değilse de. Ben onun intiharından yedi yıl önce. Niçin burada hep Pavese okuyorum. Zamanı kaldıran olgu, hep benimle birlik kılıyor onu. İstanbul’da da okumadım mı? Yüreğimin atışlarını, gözümün algıladığı tüm görüntüleri yalnız onun çizdiği resimlerle, onun biçimlediği tümcelerle, onun bulduğu sözcüklerle birleştiriyorum. Nedir? Benliğimi bu denli onunla özdeşleştirmemin nedeni nedir?”
Satırları okuduğum anda, gizem dolu bir sandığın kapağını aralamaya hemen can attım tabii. Eğer Astroloji’nin kadim bilgeliği yaşamımda olmasaydı belki de “çok ilginç” der geçerdim. Ama daha derin sulara dalmak için elimde çalışan çok fazla teknik var. Önce Tezer Özlü’nün doğum haritasını çıkarıyorum. Tam doğum saatini bilemediğim için Güneş’i 1. Eve çekerek bakıyorum.

Güneş’i Başak Burcuna, Merkür de Terazi Burcuna yerleşmiş. O an suratımda sadece Astroloji öğrenmeye meraklı birinin anlayabileceği yarı şaşkın yarı aydınlanma dolu sırıtması yerleşiyor. Çünkü okurken en çok kendimi hissettiğim Tezer Özlü’nün doğduğu günden 45 yıl sonra benim Güneş’im ve Merkür’ümde aynı burca yerleşmişti. Ardından Cesare Pavese’nin doğum haritasını çıkarıyorum. Yine o anda yaşamdaki örüntülerin peşine düşmüş herkesin anlayacağı o tuhaf “ Yok Artık” dediği gülümseme yayılıyor yüzüme. Çünkü; Cesare Pavese’nin de Güneş’i Başak, Merkür’ü Terazi Burcundaydı. Cesare’nin Merkür’ü USB( Güneş ışıkları altında) iken Özlü’nün Merkür’ü (Combust ) yanıktı. İkisinin de haritasında Merkür, Güneş dominasyonu altındaydı. Eğer sevgili Tezer Özlü yaşasaydı tüm Venüs Yengeçliğimle kendisine bu durumu anlatan bir mektup yazardım sanırım. (Böyle bir durumda e- mail atmak yavan kalabilir diye düşündüm.)
“Nedir? Benliğimi bu denli onunla özdeşleştirmemin nedeni nedir?” diye soran Tezer Özlü’nün, Pavese ile iletişim kurma şekilleri, fikirleri (Merkür) hemen hemen aynı çalışıyor. Ayrıca Güneş’in Başak Burcunda ve Merkürlerinin yanık ve USB olmasından kaynaklı ikisinin de bilinç, kimlik, yaratıcılık, gerçeklik gibi konularda ne kadar detaycı ve eleştirel olduklarını ortaya koyuyor. Her iki yazarda hayatlarının bir döneminde intihar etmişlerdir. Tezer Özlü yaşama yeniden döndürülebilse de, maalesef Cesare Pavese tek başına bir otel odasın da günlüğü dışında tüm notlarını yok ederek 26.08.1950’de henüz 42 yaşında iken uyku hapı içerek yaşama veda etmiştir. Tezer Özlü’de tıpkı doğum günlerinde olduğu gibi bu sefer 1 gün değil 1 yaş arayla, 43 yaşında göğüs kanserine yenik düşerek çok erken yaşta yaşama veda etmiştir.

Sevgili hocam Devrim Dölen intihar semboliğinde Mars ve Koç burcu öne çıkar demiştir. Cesare’nin günlüklerinden şöyle bir alıntıyla ( “…Ne zaman bir güçlükle ya da acıyla karşılaşsam, hep intiharı düşünmeye yargılı olduğumu biliyorum.) haritasındaki intihar vurgusuna geçiş yapalım. Güneş ve Mars Başak burcunda, Antisticası: KOÇ! Ve bir kişinin nasıl öldüğünü gösteren 4. Evde Merkür Terazi ile Güney Ay Düğümü karesi var. Ay Düğümleri de bize ölümleri anlatır. Ki, Merkür USB ( Güneş ışınları altındadır.) Zihninin aslında kendisinin de söylediği gibi nasıl ölüme takılı kaldığını görüyoruz.

Ama benim asıl ele almak istediğim konu; “Merkür Terazi”.

Merkür bir haritada bizim nasıl iletişim kurduğumuzu, zihnimizin nasıl çalıştığını gösterir. Terazi burcundaki yerleşiminde; iletişiminde politik bir dil kullandığını, dualiteyi kullanma becerisini, sosyal iletişimi güçlü bir pozisyon gibi düşünebilir kabaca. Fakat her şey bu kadar mı? Terazi burcu’nun 3. Evinde Yay Burcu var. Terazi burcu böyle bir pozisyonda Merkür’ün sahtekarlık prensibinden yararlanarak günlük yaşamında “Hıhı…evet, doğru, aynen, bence de” gibi kelimelerle bir çok şeyi geçiştirmeye çalışsa da aslında tüm kısa ve yüzeysel konuşmaları zihninde Yay Burcu ile nasıl büyüttüğünü görüyoruz. Hele ki iki yazarında Güneşleri Başak burcunda olduğu için bu pozisyon resmen onlara acı vermiş, kendilerini her şeyden izole etmeye itmiştir. Cesare Pavase son zamanlarını tek başına küçük bir otelde geçirmiştir. Merkür Teraziyi kullanarak geçiştirdikleri her şeyi sonrasında Başak burcu ile küçük parçalar yumağı haline getirmişlerdir. Çünkü Başak burcunun Kontra – Anstiscası Terazidir. Yani beceremediği…
Ayrıca, Terazi Burcu’nun Antiscası Balık Burcu. Fikir ve düşünceleri günlük yaşamlarında ne kadar da derin sularda yüzmüş ortada. Balık Burcu’nun 3. Evi de Boğa olduğuna göre tüm soyut kavramların bir somuta dayandırma isteği. Yaşadığımız yeryüzü için, derin bir ıstıraptan başka bir şey vermemiş sanırım iki yazar içinde. Ki, Tezer Özlü hayatının bir döneminde çeşitli hastanelerin psikiyatri kliniklerinde yatmış, hatta elektroşok tedavisi görmüştür. Sanırım en acı kısmı da burası. Her şeyi anlamaya çalışan, sorgulayan bir zihnin karşılaşabileceği en ağır ceza. Ve sonrasında Güneş Başağın eleştirel yönü – Merkür Terazinin de fikir ve düşüncelerin toplumla iki arada bir derede kalmasıyla şöyle sitem etmiştir:
Not: ( İtiraf etmeliyim ki “Yaşamın Ucuna Yolculuk” kitabının 57. Sayfasında yer alan benim de en sevdiğim kısım)


“Sordukları zaman, bana ne iş yaptığımı, evli olup olmadığımı, kocamın ne iş yaptığını, ana babamın ne olduklarını sordukları zaman, ne gibi koşullarda yaşadığımı, yanıtlarımı nasıl memnunlukla onayladıklarını yüzlerinde okuyorum. Ve hepsine haykırmak istiyorum. Onayladığınız yanıtlar yalnızca bir yüzey. Ne düzenli bir iş, ne iyi bir konut, ne sizin medeni durum dediğiniz durumsuzluk, ne de başarılı bir birey olmak ya da sayılmak benim gerçeğim değil. Bu kolay olgulara, siz bu düzeni böylesine saptadığınız için ben de eriştim. Hem de hiçbir çaba harcamadan. Belki de hiç istediğim gibi çalışmadan. İstediğiniz düzeye erişmek o denli kolay ki… Ama insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, kanını, aklını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiç bir değeri yok ki. Bırakıyorsun insan onları kendisiyle birlikte gömsün. Ama hayır, hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla bağdaşan hiç yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum, hem de iyi giyiniyorum. İyi giyinene iyi değer verdiğiniz için. İçgüdülerimi hiç bir işte uygulamama izin vermediğiniz için. Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, bir şey yapıldı sanıyorsunuz. Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. Evlerinizle. Okullarınızla. İş yerlerinizle. Özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, dirilttiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz. Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk. Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanı ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum.”

Şimdi Özlü’den bir Merkür Terazi cümlesi daha geliyor. Çünkü bu gezegen ve burcun dünyasına yalın ayak girmek istiyorum. “ İnsanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir.” Bu o kadar bir Merkür Terazi bir cümlesi ki! Karşındakini anladığın ama anlamanın verdiği acı ve değiştiremeyeceğin şeylerin farkında olma farkındalığı.

Ve Pavese de şöyle demiştir; “Eskiden beri bilinen bir şey ama, yeniden bulduğum için kendi adıma seviniyorum. Ancak bir özveriyi gerektiren sevgiye inan; bunun dışında her şey çoğu zaman boş sözlerden başka bir şey değildir”. Günlük yaşamda politik bir dil kullanmak kısa vadede her şeyi stabil dengede tutuyor gibi dursa da uzun vadede işler Terazi’nin üçüncü evi olan Yay’ın aşırılığına vuruyor. Tezer Özlü de aynen öyle yapmış hayatı boyunca sürekli seyahat etmiş, yurt dışında farkı ülkelerde yaşamıştır. “Gitmem gerek. Yeni resimler görmem gerek. Benimseyeceğim, içimdeki kıpırdanışları dolduracak bir resim bulana dek gitmem gerek.” demiştir. Ve tabii ki iki yazarda Yay burcu’nun basın yayın ve yaşam felsefesi semboliğini çalıştırarak düşünmüşler, sorgulamışlar, yazmışlar ve yayınlatmışlardır.


Tüm bunların ışığında sanırım Merkür Terazi pozisyonu sığ sularda politik bir dille uzlaşmayı sağlamaya çalışıyor gibi görünse de arka planda insanı daha çok kendini keşfetme ve arama yoluna itiyor. Çünkü insan kendini çözmeyi başarırsa, yeryüzünde olan biteni de daha şeffaf göreceğine inanıyor. Tıpkı Tezer Özlü’nün dediği gibi;
“Yabancısı olmadığım bir tek olgu var. O da kendi varoluşum. Belki tek mutluluğum bu. Tek bağlantım. Kendimi kavrayamazsam, tüm varoluşum yitmiş demektir.”

Yağmur Saçlıoğlu
05.05.2019
Saat:14.48

YORUM YAP

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.